31 Aralık 2013 Salı

Karadeniz Markalaşıyor mu?


                                       KARADENİZ MARKALAŞIYOR MU?

Uzun zamandır yapmayı düşündüğüm şeylerden biriydi; blog açmak. Geçtiğimiz günlerde, ünlü bir Holding'in sahibiyle görüşürken bana ''Gerçek düşünü bul ve yeni yılda bu dünyaya bırakacağın düşünü hayata geçir '' demesiyle daha da hızlanarak, hayata not etmek istediklerimle karşınızdayım efendim.

İletişim fakültesi mezunu pr'cı (halkla ilişkilerci) olarak, ülkede yapılan medya çalışmalarını izlerken karşıma bir fotoğraf çıktı. Fotoğrafın altında, ''Burası ne Japonya ne de Amerika, burası Giresun'' yazıyordu. Konu kendi memleketim olunca alakalı veya alakasız her haberi okuyan biri olarak, beni şaşırtan ve heyecanlandıran bir görüntü olmuştu.






   

                                                                             
Benim 'sığınağım' diye adlandırdığım şehrin, Atatürk Meydanı'nda, halkın hizmetine 'ücretsiz' bir şekilde sunulan 'Sokak Kütüphanesi', şüphesiz en başarılı AR-GE proje örneklerinden biri hatta bir 'ilk'. Ayrıca yine Atatürk Meydanın'da, sosyal medyadan öneri, istek ve şikayetlerini iletemeyen kişiler için ''Benim Görüşüm'' adlı bir kulübede de kişilerin her türlü görüşlerini iletebilecekleri bir bölüm daha bulunuyor. Buradan alınan sonuçlar çözüme ulaşıyor mu bunun cevabını da merak ediyorum.



Hizmet bazlı proje yapılacaksa, projenin özgün olması ve bulunduğu şehre yakışıp, belirli bir amaca hizmet etmesi ona duyulan ilgiyi de beraberinde getiriyor.

Giresun'daki sığınağıma senede birkaç kere tek başıma veya ailemle kaçan biri olarak, burada birkaç yıldır aydınlık bir değişimin olduğunu farkediyordum. Araştırmama gerek kalmadan, birkaç kişiyle konuştuğumda , Kerim Başkan'ın ve ekibinin düşündüğü bir şey olduğunu söylediler. Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki Hükümet ve Liderlik Okulu'na da kendisi konuk olarak katılmıştı. Meğersem bu projelerin fitilini ateşleyen ilk çalışma ''Kitap ve Oyuncak Kumbarası'' ile birlikte geliyormuş. Şehrin orta yerine kurulan kumbarada biriken kitaplar, ''Sokak Kütüphanesi''nde hizmete sunuluyormuş.



Sürdürülebilir bir çalışma olması ve eğitsel olarak belli bir amaca hizmet etmesi bizler için takdire şayan bir ayrıntı. Kerim Başkan'ı henüz tanımıyorum ama bir pr'cı olarak, ilkleri barındıran bu projelerin, bütünleşik iletişim çalışmaları dediğimiz kurumsal kimliğin alt yapısını oluşturan' reklam, pr, online veya offline' olarak  iletişim çalışmalarıyla daha da güçlenmesi gerektiğine inanıyorum. Neden diye sorarsanız, ''Sokak Kütüphanesi'' projesi, Giresun'dan sonra birçok şehirde de hayata geçiriliyor. Bu bile Giresun'un marka itibarına katkı sağlayacak bir pr çalışması haline gelebilir. Örnek teşkil eden her şey şehir markasına katkı sağlıyor.




Giresun'un sahil kısmına indiğinizde, muhteşem ada manzaralı cafeleri görebiliyorsunuz. Şehre ışık katan 'Cafe de Puga, Eşkina, Alesta' adlı cafelerin tasarımları, rahatlığı ve doğal manzarası Metropol şehirlerin beş metrekareye 10 kişi sığdırma çalışmalarına inat bizlere göz kırpıyor. İstanbul'da Bebek'te, Ortaköy'de veya Nevizade'de yan masadaki kişilerin hayat hikayelerine ister istemez siz de ortak olabiliyorsunuz.








Modernlikle güzel İzmir'imizi simgeleyen canım insanımın Karadeniz'deki bu şehri ziyaret ettikten sonraki görüşlerini de bekliyorum:). İzmir'imizin yeri ayrı tabi ki. Çünkü dilediğiniz kıyafetlerinizle, sahilde hiçbir ıslık sesini duymadan rahatça ve güvenlikli bir şekilde yürüyebilmek bile bir şehir için ayrı bir özgüven kaynağı:)

















Eğer canlı müzik dinlemek isteyip, e bir de şehrin uçsuz bucaksız manzarasını tadarak, içeceklerinizi yudumlamak ve gençlerin cıvıltısıyla daha da enerjik hissetmek istiyorsanız Fly Bar'ı ziyaret edebilirsiniz. Duyduğum kadarıyla, işletmecisi değişmiş ve bu yeni işletmeciyle birlikte daha çok müzik aktivitelerine yer verilmeye başlanmış.



Son 'Grup Gündoğarken' konserinde de diğer şehirlerden gelen konuklarını bile misafir etmiş.  Ailenizle eşinizle dostunuzla gidebileceğiniz bir yer. Giriş kapısı arka tarafta dikkat edin:) 




                                                    



E bu şehre gelmişseniz,  Giresun Pidesi'ni tatmadan olmaz değil mi?

Benim her sene gittiğim Talipli Köyü'ndeki pideci amca, sizi hiç tanımasa bile sandalyesini yanına çekip iki muhabbetin beline dem vuran biri. 








He oraya gittiğinizde cola isteyip de , pideye ve o mavi-yeşil manzaraya haksızlık etmeyin. Kendi ekşi ve bol köpüklü ayranı hemen arka tarafta bulunan köyden getiriliyor. Onu tattığınızda dediğimi anlayacaksınız.







Karadeniz yemeklerinden sıkılırsanız da, (pek ihtimal vermiyorum ama) alternatif olarak size bir adres sunabilirim. Adana'dan Giresun'a ziyarete gelen ve bir daha bu şehirden kopamayan Esef Usta'nın; merkezdeki iki masalı, salaş dükkanında gerçek adana dürümünün ve şalgam suyunun tadına bir bakın derim.


Esef Amca olanca yaşına inat, ocak başından asla ayrılmıyor ve adana dürümlerini bizzat kendisi yapıyor. Küçük, az masalı dükkana ilk girdiğimde, arkadaşıma: ''Beni buraya niye getirdin, esnaf lokantası'' gibi bir serzenişte bulunsam da, üst üste üç gün hiç sıkılmadan adana dürümü ve lahmacun yedik. Hatta son ziyaretimde Esef Usta'nın; ''Gençler kızımın düğünü nedeniyle Adana'ya gidiyorum, yarın da gelecekseniz ben yokum'' demesiyle maalesef Adana tatlarını Giresun'da tatmam da son bulmuştu.





Giresun'a gittiğimde yandaki cover photoyu gördükten sonra Esef Usta'nın yeni resimlerini çekmek şart oldu:)



Giresun insanı sıcak kanlıdır! Yolda dolaşırken, hiç tanımadığınız evden birileri size selam verip sofralarına davet edebilir. Bir tanıdığım yürüyüş yaparken susuz kalmış ve hiç tanımadığı bir kişi onu evine davet edip, tüm mutfaklık ikramlarını sunup öyle geri yollamış. Benim gibi İstanbul'da doğup, büyüyen ve kapıyı on kere kontrol edip açan birisi için de ilginç geliyor doğrusu...

Ben Bulancak'lı olduğumdan dolayı ilçeye her gittiğimde, dedemin zamanında uzunca bahsettiği ve bir simge haline gelen 261 metre uzunluğundaki Bulancak İskelesinin;  Karadeniz Sahil Yolu'nun yapımıyla birlikte küçülmesini maalesef üzülerek izliyorum. Bulancak halkının eski sosyal demokrat yapısındaki kültürünün değişmesi beni şaşırtsa da, siyasi konulara girmek istemememden dolayı konuyu uzatmıyorum.

Giresun yan komşusu Ordu gibi büyükşehir değil ama bir süre böyle kalması daha iyi gibi görünüyor. Büyükşehir'in altını dolduran yapılandırma ve ekip çalışmasını önümüzdeki yıllarda tam oturtursa, olmaması için de hiçbir sebep görünmüyor. 



Ordu'dan söz açılmışken, büyükşehir olmasıyla birlikte iletişim çalışmalarında da hızlandırma aşamasında olduğunu  duymuştum. Ordu'da yaşayan reklamcı bir arkadaşla tanıştığımda, kendilerinin de şehre bir şeyler katmaya çalıştıklarını söylüyordu.

Bunun için de 2007 yılında Ordu Valiliği tarafından bir markalaşma projesi başlatılmış.


Alametifarika Reklam Ajansının sahibi Serdar Erener'in dış sesiyle hayat bulan hikaye, Nil Karaibrahimgil'in arka fonda söylediği şarkıyla bütünleşiyor ve ortaya 02 simgeli kısa bir film çıkıyor. Uğurcan Ataoğlu'nun O2 (Oksijen) tasarımını da unutmamak gerekir. Kendisi de benim gibi memleketine aşık birisi ve İstanbul'dan Ordu için yapılmaya çalışılan iletişim çalışmalarına da katkı sağlıyor.

Oksijen Diyarı Ordu Film
https://www.youtube.com/watch?v=YAjWO7jRtnQ

Filmde Ordu'nun oksijen şehri olduğu,  I Love NY logosunun doğuş hikayesi üzerinden anlatılmaya çalışılmış. Ordu'nun oksijen şehri olduğu, markaya yönelik olarak kimliğine entegre edilmeye çalışılmış ve 'sanata, ekonomiye, tarihe, spora, kültüre, turizme.. oksijen' diyerek ilerideki iletişim çalışmalarının alt yapısına vurgu yapılmış.

Kısa film realite de, Ordu'yu doğru bir vizyon açısından anlatıyor ama büyükşehir olan Ordu, bu filmin altını dolduran proje, AR-GE, event çalışması yaparsa, bu filmin amacına ulaşacağına inanıyorum. Sustainable Development (Sürdürülebilir Gelişme) kavramı  tam da bu duruma uygun olacak.

Bundan sonraki yapacakları her bir  çalışmada,  büyükşehir olmanın avantajını ve prestiji göz önüne alınmalı. Algılarımızda karşılık bulacak, 'Oksijen Şehri= Ordu dedirtebilecek çalışmalara yer vermeli. Acaba ben mi medya ve iletişim faaliyetlerinde yer almalıyım diye de bir an düşündüm. Teklif olursa neden olmasın:)

Giresun'un da sahip olduğu vizyonunu simgeleyen, profesyonel ve sıkıcı kamu spotları gibi olmayan bir tanıtım filmine sahip olması gerekiyor. Evet, tüm dünyaya açılan fındık bu şehirde yetişiyor ama bunun tanıtımı sadece şehrin içinde yapılmamalı. Buradan yetkililere sesleniyoruz. Hatta bununla ilgili üniversiteli öğrencilere bir yarışma bile yaptırılabilir. Giresun Üniversitesi'nin de İletişim Fakültesi mevcut. Eminim Başkan bu konuya el atacaktır. Yine bir kısa mesajla ben burdayım diyebilirim:)




Boztepe, Ordu'yu kucaklayan ve teleferikle de ulaşım kolaylığını sağlayan en yüksek tepelerinden biri. Her sene gittiğimde, semaverde çayımı içmeden, ve ''Şu Ordu'ya bakmalı'' sözünü içimden geçirmeden dönmediğim bir yer. Birçok uzman pilot yardımıyla, paraşütle uçuş da yapılıyor ve uçuş zevkini yaşamak isteyen kişilere de bu fırsat sunuluyor. Kendi memleketimde uçuş keyfini yaşamak istiyorum ben de:)                                                                                                   

Ordu 2014 yılında, Türkiye'nin deniz doldurularak yapılan ilk, dünyanın ise 4'üncü Havalimanı olma özelliğine ev sahipliği yapacak. Dünyadaki gazetelerde bile bu haberlere yer verilmeye çoktan başlandı bile. Esas şehrin markalaşması yapılırken, bu 'değer' kullanılarak yeniliklere merhaba denmeli.


Birden yukarıya bakarken yine çok uzun yazdığımı gördüm. Bulancak'ın yaylalarından, Piraziz'in köftesinden ve birçok eğitimciyi yetiştirmesini de söylemeden geçmeyeyim. Hayata not düşecek başka konularda ben yine burda olacağım efendim!



Saygılarımla,

2014 size ve biraz da bana şans, mutluluk getirsin.

Melike